2025-01-13

Olmasına yol açmadığımız bir değer, yalnızca bir istek olarak kalır. Hayat ve bilinç veren sıcaklık, kalbin asaleti, büyük düşünmekten zevk alınan o duygulu bağ sessiz, uzakta hayatın yalnızca bir bölümü olur. Daha fazla derin ve yoğun olduğunu duyduğumuz kalbimizin her vuruşunda heyecan verici, büyüleyici, canlı gerçekte olmak istenen biçimde var olmaz. Karmaşık bir bütünün içinden tüm ince ayrıntıları kendi yolunda gerekli fakat mesafeli bir arka plân bilgisi gibi ertelenir. Mücadelenin teşvik edici etkisi gücünü ataletten alanların cesaretiyle boğulur. Hesap kitap, her şeyi kontrol, sözde akıllılık bütünüyle ipi elinde tutar, yolun sonu nereye gider, bilmez. Kalp, lâyıkıyla atmaya başlamaz çünkü ne yok olmuş ne bir vuruşmanın içinde kalmış ne de başlanmış bir iş sürdürülmüştür. En belirlenmiş koşulda bile ebediliğin taneleri içe ekilmez. Bir karar bir eylem olsa her manzarayı değiştirmeye yeter fakat bu basmakalıplık, bu verasetin tesiri buna izin vermez. Kötü kalpli, kaba, karaktersiz ve ikili oynamayı büyük bir yetenek sayan, sonunda kendini kandırdığını ufak tefek oyunlara gerek kalmadan öğrenir. Uğrunda isteyerek feda edeceği ne fikrinde umudu ne kalbinde arzusu vardır. İhanet, birtakım ince hesaplarıyla türlü emellerini dönekliğin kendine uygun piyasasında bulur. Burası, hayatında dalaveresini döndürebileceği, biriken utançlarını hakaret çamuruna batırabileceği yegâne yerdir. Büyük olasılıkla zaman zaman öfke patlamaları, disiplin ve öz denetim eksikliği, bürünmek istediği role soyunamadığı hâllerde yahut öz güvenli, vakur kimselerin sükûnetli duruşları karşısında kendini değersiz görme korkusu yine nüks ederek göğün en yüksek yerine varır. İhanet, kendisine saygı duyulmadığını içten içe bildiği hâlde kimi zaman güya bunu önemsemeyerek daha üstün olduğu hissini sağlamlaştırır kimi zaman da sesten hızlı suçlamalarıyla, hasetçi, küçültücü söz yahut davranışlarıyla böbürlenmeye devam eder. Her büyük ihanet gibi arkasında daima onu daha iyi hissettirecek, kendi katkısını sunarak adeta ona içinde bir yer açıp aşağılanma pahasına methiyelerini takdim edecek, görmezden gelindiği değer verilmediği hâlde onun isteklerine odaklanmaya olağanüstü hevesli, çığırtkanın yıldızını parlatacak bir iş birlikçi bulunur. Hissî ve ahlâkî bakımdan tam gelişmemiş kimsenin davranışlarında içselleştirilmiş yüksek değerlere haiz vasıflar bulunmamakla birlikte söz gelişi, kişisel çıkarcılık ustaca fakat diğer kimselerin yaşam ve duygularına değer verme, bunları tanıma melekeleri tevazulu olmak şöyle dursun bunaltan ve dayanılması güç, bezeli sözlerin çekiciliğinin ardında esasen ustalıkla gizlenen utanç duygusu dahası duygusal açıdan rahatsız birisi vardır. Gözde iris, parmakta iz, kalpte sızı, sorunlarla mücadele, davranışlarda vakar aramak değer körü biri için fazla iyimser olmaktır. İplerle oynatılan bir kukla, kalpleri ve dimağları tutuşturan ebedî bir ateş olamaz. İhanet etmekle daima ezik ve yenik bir hayata mahkûmdur. Ruh ve kalp, içinde hazlar taşır hem uzak hem derin hem ebedî hem de olduğu gibi, ondan da duyulur. Ahlâkî ve manevî kuvvetler yaratılıştan cesur olanların, neyi ne için yaptığını bilenlerin bu haysiyetle var olmak hakkıdır. İhanet bin kalıba girmeye elverişli ve inandığı uydurmalarla sakıngan o kadar ki, sakınganlığı da edilginliğine uygun. Hâlbuki büyük meziyetler sahibi kendi gibi yırtıcılık hasletleriyle yanıp tutuşanlarla birleşmelidir. Ne yazık ki azımsanan gözü doymaz harislik koca çınarları yer bitirir, kocamaz. Sadece konuşup esasen hiçbir şey söylemeyenler içinde his dolu bir kalple kavuşmak için ayrılmanın ne demek olduğunu bilmez. Mizaç, istidat, terbiye derecesi sözü uzatmaya mânidir. Kendi kendine yanıp kavrulmak kalbin gördüğü yerden görmek kaide bunu gerektirir, aç ölmekten soğukta donmak derecesine son gücüyle ümide hizmet eder. Dudağa gelmiş ruh, kalbi acıya acıya sevdiklerini görmeyi diler. Kavuşma anında bile kendi sevincinden çok sevdiklerinin sevincini ister. Olmasına yol açmadığımız bir değer, olması muhtemel olanı mümkün kılmaz. Hayat ne türden olursa olsun kendine güven, acıya katlanmayı bilakis onu gelişme yolunda bir fırsat olarak görmeyi ve bunun için mücadele ederek onu ileriye taşımayı, hak etmeyi bekler. Karakterli olan her şey nadir olduğu kadar güçlüklerle de tecrübe ettirir. En değerli tavırlar feragat ve fedakârlıklarla ortaya çıkar. Ya çok istediğini alabilecek yahut meziyeti olan ümitsizliğe kapılıp, kendisi için buldukları meşguliyetlerin içinde kaybolacak. Belki asla bulamadığı önemsenme duygusuyla, iyi bir fiziksel ve ruhsal enerjiye sahip olmayan kimselerin hayalî evlerini hissedebilmek için değer verdiği onuru, önemli biri olma duygusu kırılacak. Belki de kendine doğru söyleyerek doğru gözlemlerle herkesin gördüğü hem de göremediği saptamaları sorgulamak ve kabul etmemenin içindeki kendine özgü anlatımı kalbe iyi gelecek. Çepeçevre dolandıkları değil, değer vermesini bildikleri ilgilendirecek. Nitekim nabızla bir atan hiçbir şeyi sürüncemede bırakmaz. Doğruluğuna kalpten inanır, başarabileceğine inancı tamdır ve sessizliği sadık bir kalp kadar değerlidir. Kuşkusuz derinden seven kalpler ciddidir. İçindeki sırrı görememek, ölümü hiçe sayanları hiç anlamamaktır. Sadece konuşmak hiçbir şey yapmamanın sözlü açıklamasıdır. Hile yoluna sapanların harsıyla yoğrulan ihanet, kılıktan kılığa girerek suretini değiştiren, yükseltemeyecek gizli kapılar, girsen de içeri o değersiz sesi, çevrildi iyice gözler ruhları bataklık, kovuğu batakhane, sığınağı kirli kanın damarı, kulağa hoş gelen duyguları okşayan nereden bilecek ki, vazife için sık sık ölmek, bunun için diri ve ayakta olmak gerek. Birlikte hissedilen ulaşılmak istenen bir hedef olmadığından sorunlar, kendi kendini ikna ederek inandırarak, gizleyerek, bunalım, çöküntü, şiddet olarak döndüğünde çözülemez. Bunun sorumlusu tek başına kişi değil, bir arada yaşayan asıl menfaatleri sağlamak için bütün iş birliği içindeki kimselerin tümüdür. Bu hedef ve çalışma ortaklığında amaç birlikte hissedilmediğinde ihanet, bütün o asaleti bozar ve onu kırıp döker. Bu güldürü zayıf, yetersiz ve başarısızdır fakat bir bağlantı bulur, ulaşılmak istenen yere varır. Eksikliği duyulan sorumluluk hissinin olmamasıdır. Nedir ki, eylemler ancak o zaman ahlâkî olur. Tecrübe etmenin faydası başından geçen vakaları gözlemleyerek tutulacak yolu bulmaktır. İhanet, yeni değil, çok eski zamanlardan beri bilinen ikiyüzlü, bayağı ve her zaman himaye edenlerin mesaisini kolaylaştıran bir vasıtadır. Bu gibi bir ehemmiyetsiz ne yazık ki akıllı, vakur, ebedî değerler ve ruha ait olanlardan haz duyan kimselerle yarışamayacağından daima aşağılık duygusuyla sığınacak bir imkân bulacaktır. Bu masalsı hâlsizliğin seyrini anlatan iyileştirme, düzeltmek isterken olanca hızla tüketmeye doğru gider. Mücadele geçici, uçucu, tümüyle ucuzlatıldığından asla sözü ile karşısındakini bağlayamaz. Bir kimse söylediklerinin sorumluluğunu üstlendiğinde ciddiye alınır. Lüzumsuz, eylemlerle örtüşmeyen beklenti dolu bekleyiş, sözlerle çelişen bir rol bir kabuk her gün yeniden yenilmez olmaya karar veriş, doğruyu söylemekle başlayamaz. Bu korkuyla, bu ürpertiyle ne kadar az istemekte sadece almak için alana benzemekte, bağlılık duymaz, bundan böyle görünüşte görünür, sözde öznedir. Aldatıcı söylemler içten duygulara nüfus ederek onları etkisiz hâle getirmeyi başaramaz. Elbette çıkarsız, yüksek bir gaye uğruna hayatını feda edebilen kimseleri, hiç kimse kandıramaz. Fedakâr ve feragatli kimselerin olduğu yerde ihanet, nefes dahi alamaz. Düşünsel ve ahlâkî yoksulluk, bayağılık ve aymazlık tahammül görmez. Çıkarı yoksa kendini bile sevmeyeceklerle, hak etmeden en yüksek mertebeye erişmeye çalışanlar hep aynı kimselerdir. Ne yazık ki her fırsatta ihanet edenleri görmezden gelenler, bir işi gerektiği gibi değil de günün şartlarına göre yapanlar, edilgin, manevî değerleri hor gören, sorumluluktan kaçan, verdiği sözden dönen hep aynı kimselerdir. Hâlbuki görev, iltimas geçilmeyen toplumsal bir adaletin varlığının bulunduğu yerde hakkıyla yapılabilir. Kendisini adeta yerin ekseni olarak sahip kabul eden ile kimileri arasındaki mesafe çok uzun, bu mesafeyi gidip gelecek ayrıcalıklı tepki ise hâletiruhiyesi ile sınırlı kalır. Tepkiler, eylemlerin esası derecesindedir. Güçlü olmaktan yoksun biri hep birbirine benzer, elde edilen elverişli bir durum, kalbin gereksinimlerinden daima fazladır. Ne baştan çıkarıcı tutkuları ne büyük işleri başarmak borçları ne rüzgârlara sinmiş toprak kokuları ne de gözü pek bağrın yangınları vardır. Tesis edilme, sözde cefalı, özensiz günler, geçmişin günlerini bir şifa diye bugünün gününe katanların gelecek günlerine ortak olamaz. Zira sadece kendini düşünen derinden olmayan isteğin, istedikçe artan derdi de kendi gibi sahtedir. Esas kendi kendisi hakkında ne düşünmekte, hiç birisini ilgiyle dinlemiş midir? Ruhun derinliklerinde daha yüce bir olgunluk, kalbinde daha iyi duygular yaşatmayan, hiç kimseyle amaç bakımından birleşmeyen birisine doğru düşünmenin bütün yollarıyla gidilse de fikrinde başka bir görünüm verilemez. Kalp, aynı ruh aynı istek aynı disiplinle hareket ederse canlanır, sahici bir bağ kurar. Sahip olmadığı hasletlere sahip olduğunu farz etmekle, sahip olmak arasındaki fark, değer verdiği ne varsa devam edeceğini bilmektir. İşitmek ile içinden duymak ciddiyetle birbirinden ayrılır. Kendisini her türlü çıkar düşüncesinden uzak sanıp bütün hayatı boyunca yalnız çıkarını gözeten bir hâlde güvence yarışına giren kimse, esasen tümüyle ciddiyetten yoksun bir alçak olduğunu bilir. Ezik, yenik, çaresiz tıpkı oynatılan bir kukla, şu ya da bu yöne bükülebilen bir akıbet ve doğrudan doğruya ense çukurunu süsleyecek bir son ile nihayetlenecek aşağılık bir kimse olduğunu da bilir. Hasis menfaatler sağaltılamayacak kadar devasız, düzelmek müşkülatlı, hele eli sıkı biri için sakınmadan, esirgemeden bol bol vermek imkânsızdır. Ne kerem sahibi ne iyi kalpli ne gözü tok, nekes, sadece getirinin ardı sıra, para canlısı bir iptidai vasıflar bütünüdür. Sakladıkları düşünceleri her türlü kisveye bürünür, tıpkı iğrenme duygusu uyandıran çok taraflı kalplerin hava cıva atmasıyla kendini gizleyerek türünü doğruladığı, varlıkla yokluk arası aldırış etmediği kalp kırıklığının pençesinde kıvranmayı sürdürmesi gibi sefilce ve âcizdir. Düzenci, doğalın akışını bozar. Sıkış tıkış ile uçsuz bucaksız arasında bir yerde az rastlanan ruhun hayat belirtisi, uğrunda feda ile fırsat bu fırsat mesafesinde ara yerde boğulur. Basit bir menfaat için hatıralar satılır. Utanç duygusu içsel zekâ karşısında daima yeniktir. Hiçbir düzenbaz onu iyi tanıyan birinden daha dâhiyane olamaz. Kendini zehirleyen açlık, kendi bayağı menfaatlerine sadık kalamaz. Çünkü ihanet kendi kendini bağışlamaz. Kalp gibi birçok duyguyu anlatır, gizlemek neredeyse imkânsızdır. Dokunuşun hafızası yanıtların nereden geldiğini söyler. Sona ermek, bu ümitsiz durum esasen belki de hayatın zamansız son bulması, zamanı bilinseydi yine de bu belirlenmiş olan an aslında ne kadar kısa ve ne kadar daha vakitsizce, ölümün kıyısında yaşandığı bilindiği hâlde yalnız hayatı değil anlamını kaybetmek daha acıklıdır. Böyle hayata hep eşlik eden yalnızlık, buna karşılık daima takınılan körlükle kendi payına düşenden fazlasını alır. Gerçekleşme imkânı olanı gerçekleşmiş olandan fazla istemek ancak ruhunda güneş açanların aynı an içinde bir hissetmesiyle, ruhunu doldurmasıyla ilgilidir. Hep olması gerektiği yerde olmak ister. Her anın anlamı kendi kalbinin bir parçasından geçer. Bağlılık, tutkuyla varması gereken yere sessizlik içinde ulaşır ve kendini lâyık olanda yaşatır. Ebedîleşmek isteğiyle hayat yaşamaya değer. Bir dağ gibi, bütün ihtişamı aynı zamanda zarafeti göze çarpar. Kuvvetli rüzgârlarındaysa bütün görüşü kapatır, sıra dışıdır. Isırığı zehirli olan hain kanıtlayacak hiçbir duygusu olmadığından, uzağı gören için dağları yerinden oynatamaz. Kendisi gibi kılık değiştirmiş paravan zihniyetin aşağılık bakış açısıyla birlikteliği, kutsal değerler üzerinden rekabetin küreselleştiği, ticaretlerin sağladığı kârların çekiciliği, çıkarcı asalakların baş koyduğu çirkefleri herkes için eski fakat sömürü biçimleri yenidir. Cesaretli olmayan kimse erdemlilik gösteremez. Bağımlı kimse cesaretli bir biçimde tavır alamaz. Cesaret olmayınca bir kimse, kabiliyetli olsa da kullanamaz. Güya birtakım çarelere başvurarak tedbir aldığını düşünmek ve üstelik bunu ödlekçe ortaya koymak budalalıktır. Elbette herkes sorumluluk duyamaz, iradeli olamaz. Daha dün pek çok takla atanlar, bugün bahaneler ardına sığınır. Cesaret hep yoktur zaten, hiç kimse doğasında olmayan bir meziyete sahip çıkamaz. Geride yapayalnız kimlerin kaldığını bilemez. Yeniden ortaya çıkan korkaklık, unutmak için yaşayanların yerini bulduğu hayattır. İrade, yalnızca bilinçli bir feragatle içten, eyleme geçerek cesaret gösterir. Belli bir fırsatı bekleyen hesapçının hâkim olamadığı iradesi sürekli değişir, hep duruma bağlıdır ve her zaman çıkarına bakmak geçerlidir. Dünyası da kavgası da yaşanabilecek en iyi hayatı da budur. Bu titizlikle pazarlanan tasarlanmış ürün, hoşça vakit geçirme araç gereci, yüzeysel uğraş methiyeleri düzmek için kurgulanmış, tıpkı aciz rüyaları gibi imkânsızlıklarla doludur. Burada iyi yaşanmış zaman her gün doğmaz, tabiat harekete geçmez, uyanmaz, eylem tutarlı ve sürekli görüş birliği içinde olmaz. Tutuşmamış bir eylem yabancıdır, duyamaz. Yıldızlar bile isteksiz parlarken kim bilir, hangi sıra son sabahtır. Verilen sözler bile bırakıp gider, ardında kalıp kaybolur. Umut etmeyi bıraktıkları hayatları içinde sıkışmış aslında hiç yaşamadıkları, telaşlanarak çıkma şansı arar, ancak bulduğu hep aynı yere geri geldiği hayatıdır. Gitmek istenilen yere gidebilse, kendisine ait kalple bakabilir, aynı yöne bakarken kendisini unutup, tutulacak yola koyulabilir. Fakat feragat ve fedakârlık gücünden yoksun kendine yüz çevirmiş, ruhsuz, vakti kendini beğendirerek başkalarının bilişinde bir kıymet üstlenmekle çok istekli geçer. Mal mülk, mevki elbette ebedî olmazken, şahsiyet sahibi olmak ruhla ilgilidir. Öykündüğü hayat biçimiyle, hâlihazırda yaşadığı birbirinden oldukça farklıyken, kendince sürüp giden hayatı, asıl devam eden hayatından büsbütün başkadır. Hâlbuki bir kimse bütün hayatı içinde iki defa ölmez, bazı olan biten bir defadır. Doğru, içten bir kimse karşısında sözde göğsü tutuşmuş tavrı takınan birisi daima kalp acısını dindiremez. Zira en fazla güven duyan, el üstünde tutan ve bağlı bulunan kimse uzak düşer. Hasrete bulandığı hakikat sükût ile mühürlenir, kalbe işleyen acı ebedîlik bahşeder. Bunca çaba, bu kadar çok özen, büyük mücadele yüzünü hıyanete, onursuzluğa ve kişiliksizliğe çevirirse o vakit yalnız kalanın derinliği karar anında biçimlenir. Bu kadar değişebilir esnek ile vicdanî huzur bulmak muhtemel olmazken, kalpteki hayalle bütün nadir olan hususiyetler özlenir. Zaruretlerin terbiye edemedikleri verdikleri sözü yalnız bir hayale can vererek, yerine getirir. Durup dinlenmeden konuşanların sözleri de kendileri gibi yetersizdir. Yarım solukla ruh kırıklığı, sözlerin mücadelesini kaybeder ve yıpranarak en doğru çözümü ahmaklığı tutmakta bulur. Böyle bir budala artık âciz hâlde düşmüş olduğu yerden bir daha çıkabilecek bir vaziyette değildir. Sadakatten kaçan, verdiği sözden dönen, günü kurtaran tüccar zihniyetli birisinin elbette ahlâkî ve manevî kuvvetlerinin olması beklenemez. Hatıraları incitmekten çekinmeyen ruhunu kaybetmiş bu anlayışı kıt göstermelik, disiplinden yoksun zaman kaybının nasıl bir ihanet unsuru olduğu ortadadır. Bağlılık duymamak, ihanet etmektir. Kalbin ışığı sonsuz, ihanetin birtakım denge hesaplarını bilmez. Risk almamak, korkak davranmaktır. Sözde değer verdiği kutsalları için karşı durum alındığı hâlde onur kırılmaz, aleyhinde bulunanları yok sayacak kadar sağırlaşanın kılı kıpırdamaz. Yerinden edildiği, onura sahip çıkılmadığı, haklar gözetilmediği hâlde çaba gösterilmez. Kalpte yer ayrılmadığı, kutlu anlar saygıyla korunmadığı, en ağır yükler omuzlanmadığı hâlde çırpınmak yararsızdır. Disiplinin sözü ebedî, aleladenin menfaat kavgasını anlamaz. Kalbindeki ateş öyle güçlüdür ki, o asaletin, adanmışlığın, içten gelen sözün manevî sahibi, mücadelesinde yolundan alıkonulamaz. Kararlı kalplerin asil yaşama sevinci ve isteği sonsuza kadar sürer. Anlamlı bir hayat emsalsiz ahmakların değil, yıkılmaz ruhlularındır. İçinde duyulan ruhsal haz unutulmaması gerektiği hâlde uçup giden hep öylesine bir söz olamaz, kenarında ilerlerken uçurumun, hâlâ sözcüklere değer verir, kendi anlamını bulur, bunun için sözünün eri olunur. Sadakat esaslıysa, ihanet susturulur.